1984 bin dokuz yüz seksen dört

1984Gorge Orwel tarafından kalame alınmış bu roman gelişen teknoloji ve iktidarların insanları daha bir kontrol altına alma çabası ile birlikte beyninizde kimi şimşekleri çaktırıp acaba dedirtecek bir romandır.

Romanda “Big Brother” denilen kimse tarafından görülmeyen, bilinmeyen ama varlığı asla sorgulanmayan,insanları evlerinde bulundurmaları gereken “teleekran”lar sayesinde kontrol eden, bu ekranlar sayesinde bir karakol komutanlığı sabah içtiması gibi insanlara devletin söylemesi, dikta etmesi, gereken bilgileri ve vucütlarının hantal kalmaması için yapması zorunda oldukları hareketleri gösteren, evin içinde konuşulanları dahi duyabilen, sürekli açık kalması gereken bir aygıt.

Romanda Big Brother ve örgütü olan devlet kademesindeki insanların, kendi bildikleri doğruları topluma aşılamak amacıyla bütün uygulamaları yapmaktadırlar.Hatta geçmişten gelen sözlerinin yanlışlıkları ileride çıkarsa geçmişi kağıt üzerinde doğru olarak gösterip daha sonra insanların akıllarından bu yanlışı doğru ile yer değiştirmeleirni sağlayacak bir yapıda olan yapı sürekli bir başka ülke ile savaşmaktadır.Dünya üzerinde 3 devlet kalmış bir zaman diliminde ki tam olarak ne zaman olduğu kestirilemeyen bu zamanda devletin hangi devletle savaştıgı ya da hangi devletle barış yaptığı asla çözülemiyor.Zaten bu meseleler sıradan halk için çok ta önemli olmamakta , onlar için sürekli savaşmakta olduğumuzun bilincinin oluşturulup buna göre hareket etmeleridir.

Bu yaşam platformunda yapılması gereken en büyük bir suç vardır o da düşünmektir.Zira “Big brother” sürekli insanlar adına düşünürken insanlaırn düşünmesine hiç mi hiç gerek yoktur.Hatta insanlar küçük çocuklarını parti aleyhtarı söylemleri yapan ya da yapmayan kişileri çeşitli kurumlara şikayet edecek şekilde insanlar eğitmekte, romanın ilerleyen bölümlerinde uykusunda “big borther”i kötüleyen sözler söyleyen babasını polise ihbar eden bir küçük çocuğun varlığından haberdar olacağız ki bu bize Rusya dönemindeki Ortaasya’da ki Türki cumhuriyetlerde yaşanan olayın tıpa tıp aynısıdır.

Düşünmenin en büyük suç olduğu, çocuk yapmanın sadece devletin insanlara vermiş olduğu bir görev bilinciyle şehvetten, arzudan uzak durmak gerektiğini düşünerek bir arada yaşayan sözde aileler tarafından oluşturulmuş bu toplumda geçmişi yok etmenin en doğru yolunu geçmişte var olan belgelerin okunduğundan anlaşılmayacak şekilde yeni bir dil oluşturmak ve bunu 50 yıllık bir süre içerisinde herkese öğretmektir.

Romanda O’brein düşünce özgürlüğünün ve mutlak doğrunun asla değiştirilmeyecegine olan inancını anlatan bölümlerle birlikte bunu karşı gelenler toplanıldığı ve kaç aktlı asla bilinilmeyen, insanların sürekli işkence gördüğü bir bakanlığa götürülüp orada düşünmenin kötülüğünü O’brein’e aşılamaya çalışmaları, herkesin çok korktuğu 101 numaralı oda da yapılan işkencelerin ne kadar kötü olduğunu ve insanların bu işkenceler sonucu 2 * 2 nin dört ettigini bile bile 5 demeye başlaması , esas sorunun 5 demenin kolaylığı değil insanların acıdan, işkenceden dolayı kendilerine söylenilen 2 * 2 nin 5 ettiğine kendilerinin de inanmaya başlamalarıdır.

Zira parti doğrularını kabul etmeyen kişilerin 2 * 2 nin 4 ettiğini bildiği halde baskılar sonucu 5 eder demesi ilerleyen zamanlarda inanmadığı ama partinin doğruları olan yanlışları sorgulamadan kabulleneceği bir mutanta dönüşeceği için insanların yaşamlarını düşüncel bazda sonlandırdıkları bir yer olmaktadır.

Bu romanı okuduktan sonra özgür düşüncenin , mutlak doğruya olan ya da kendi doğrularına olan inancı özgürce söyleyebilmenin, sizin söyleidklerinizden dolayı asla sizi yargılamayacakları, birilerinden saklamadan düşünceleri ifade etmenin ne kadar büyük bir özgürlük olduğunu anlamış oluyoruz.

Şahsi kanaatime göre bu romanın okunup bittiği gün “V for vendetta” isimli sinema filmi de izlenirse olayların boyutu biraz daha anlaşılır.

 

entelektüel

Edebiyatı sever, şiir dinlemeyi sever, liberal ve politik bir kişidir.

3 comments

  1. amarat diyor ki:

    Merhaba,
    Evet biz arkadaşlarla izledigimizde biz de ne kadar Türkiye’ye benziyor falan demiştik.Ayrıca Ali bey evet filmini de beraber izledik arkadaşlarla.Fakat çok kötü çıktı.Yani romanı okuduktan sonra filmi izledigim için pek begenemedim açıkçası.
    Yorumlarınız için teşekkürler.

  2. gelverili diyor ki:

    Türkiye’ye ne kadar da benziyor.

  3. ali kumsal diyor ki:

    filmi var hatta 1984 te çekilmiş ama şahsi tavsiyem kitabı okumadıysanız izlemeyin,zaten kitabın onda biri kadar bile etkili değil.bunu alan bunu da aldı minvalli bir iki ekleme yapayım,
    queensryche ın “operation mindcrime” (bugüne kadar yapılmış en iyi konsept albüm kabul edilir) albümü
    “equilibrium” adlı filmi de beğeneceksiniz.http://us.imdb.com/title/tt0238380/

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*