Güzel Memleket İstanbul

Farid Farjad     Güzel ve harika, hoş ve kalabalık, görkemli ve sade,  tarih kokulu ve gelecek dolu, cazibeli ve iyi daha neler neler şu İstanbul… bakmaya doyulmaz, onsuz yaşanmaz, bazen onunla yaşanmaya dayanılmaz, sen güzelsin İstanbul…

     Üsküdar’dan şöyle boylu boyunca bir boğaz gezisine çıkarsınız. Karadan koparken güzelliklerle uğurlanır, güzellikler bulursunuz yol boyunca, dönüş anında yine güzellikler karşılar sizi. Bu şehir şaşırtır, mest eder sizi. Minik seyahatiniz sırasında bir de yalnızsanız, versin elini siz, versin elini İstanbul, versin elini bilinmezlikler, deniz, martılar, versin elini delice çığlıklar, kalabalık ve boşluklar, versin elini bir sevgili, versin elini rüyalar, hülyalar versin elini sayamadığım nice dünyalar…

     Uzanırsınız güzelim sahilden uzunca. Önünden geçtiğiniz evlere bakar, içlerindeki yaşanmış ve yaşanmamışlıkları, dillenmiş ve dillenmemişleri düşünür, tasavvur edersiniz. Nice hayatlar, onca insanlar, sayısız gözyaşları belki… hepsinde birbirinin aynı veya benzeri yahut birbirinden tamamen farklı hikayeler, yaşamlar… öylesine geçerler düşünceden, sizin de onlardan geçtiğiniz gibi, anın o anda kalıp geçmesi gibi. İşte öyle düşerler zihinlere tüm hepsi sadece bir anda…

     Denizin tuzlu yosunlu kokusu dolar burnunuzdan içeri tüm içinize. İçiniz şişer, kabarır büyür gibi olur aldığınız her derin nefeste. Bir ferahlar, öyle bir rahatlarsınız… hiçtir her şey, her şey hiçtir…
hiç soru kalmaz zihinde, fikirde… hiçbir rengin ne anlamı ne adı kalır,her yer rahat ve sakin ve isim kalmaz, dil kalmaz o anda ancak his vardır. Dahasına ne hacet? Ne gerek? Aldım beni benimle, gidiyorum yalnız benle sakince… kendime ayırdığım ufak bir vakit bu sadece.

     Bütün bu, kaçta kaçıdır İstanbul’un bilmem ama çok büyükte çok küçük biri, orası besbelli. Sonra birden ufacık  bir tekne ilişir gözünüze, büyüklerinin yaptığı dalgalarla en çok sallanan odur, amakafa tutar herkese, yine de buradayım ya der sanki. Ve evet vardır da zaten. Yola çıktığınız kıyıya dönmeye başlarsınız bir müddet sonra.Üsküdar demiştik, yani Üsküdar’a…  bir de saati güneş batımına ayarlamış ya da öyle tekabül olunmuşsa hiç kaçırılmayacak bir vakittir demektir. O an ve bu şehir sizi şair yapabilir,  size şarkı söyletebilir, sizi ağlatabilir, güldürebilir, aşık edebilir… yapar…

     Güneş en güzel iki vaktin birindedir. Denizle buluşur, minik dalgaların üzerinde salına salına gezinir. Zamanı çok iyi değerlendirmelidir, kendine verilen süre kısadır hemen geçer çünkü
dokunabildiği kadar dalgalara dokunmalı, onlarla dertleşmeli, konuşmalı, koklaşmalı, hasret gidermelidir. O an ne güzeldir… Ve o anda insan da sadece, havanın hafif serinliğiyle, rüzgarın tatlı esintileriyle, batan güzelin enfes görüntüsüyle, bir de bağırıp çağıran martıların çığlıklarıyla boğulabildiği kadar kendiyle boğulmalı, batmalı kendine. İnsan kendini boğmalı kendinde. Denizin kavuran tuzlu kokusu olmadan olmaz elbet. Tüm bunlar hep güzel, az da hüzünlü. Az, biraz, çok… algılara göre hüznün şiddeti değişir, bazısına göre hiç yoktur belki. Bilinmez.

     Kısa bir süre sonra güneş elini eteğini çeker, güneşin kainat boyu kısalmaya, kızıllığı çatılardan düşmeye, kaybolup gitmeye yüz tutar. Ayrılır sevgiliden, dosttan, yoldaştan… ve ikisi de karanlığa boğulur hüzünden, üzüntüden, ayrılıktan. Tekrar buluşabilmenin duası başlar tam da o anda.  Ve tam o esnada insan düşünür belki, işte bak hemen de nasıl gelip geçti? Nasıl bir şölendi hâlbuki. Hayattaki fırsatlar, mutluluklar, heyecanlar, hevesler, hüzünler de aynen böyle mi? Bir anda gelip geçer mi? Nasıl sormaz insan, sorar tabii böylesi duyguları taşıran bir anda. Sorar elbet… çok şey olur orda ve o zamanda ve Üsküdar’da, her yerinde İstanbul’un… şu küçük yolculuk  bu şehrin güzelliğinin ancak zerresidir…

     Nazlı, işveli, cilveli bir kadın gibidir İstanbul… yüzlerce aşığı vardır ve  son derece güzel bir maşuktur. Tutulan artık onundur, ondan kurtuluşu yoktur. Belki bağımlılık, belki alışkanlıktır ama her
haliyle sevilesi ve güzeldir İstanbul… ince renklerin, derin seslerin, uçsuz düşünüşlerin, maddi manevi güzelliklerin dolduğu, doldurduğu şehirdir İstanbul…

      Ve bu yazı İstanbul’a asla kafi değildir….

Not: Bu yazı Fatma KOPUZ’a aittir.Kendisine teşekkür ederiz.

 

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*