Liberal Değerler : Serbest Piyasa Ekonomisi

Mal ve hizmetlerin bireyler ve bu bireylerin oluşturdukları özel kuruluşlar arasında özgürce mübadele edilmesini savunan serbest piyasa ekonomisi, modern tarih biliminin belirttiğine göre insanoğlunun tarımsal üretime geçip belli bölge, eşya ve malları kendi mülkiyeti olarak tayin ettiği günden bugüne toplu halde yaşayan insanların refahını arttırma ve hayatlarını kolaylaştırmayı başarmış en adil, en başarılı ve pratik ekonomik sistemdir.

Serbest piyasa ekonomisi öncelikle geliştirilmiş, kurgulanmış bir ekonomik sistem değildir. Tam aksine, insan davranışlarının temelinde yatan sebeplerin analiz edilmesi ile keşfedilmiş bir düzendir. Bu bağlamda değerlendirirsek piyasa ekonomisinin sistemli bir şekilde çalışmasının temel iki motivasyonu kişisel çıkar ve kişisel faydadır. Bu iki durum ekonomi biliminin kurucusu olarak da bilinen Adam Smith’e göre ekonomik olayların temelini oluşturur. Smith, abidevi eseri Milletlerin Zenginligi’nde ekonomik olayların işlevsel yapısını görünmez el ‘invisible hand’ ilkesi ile açıklar. Bu ilke gereğince düşünür, birbirini tanımayan her bir bireyin kendi çıkarları için çalışmasının, üretmesinin ve mübadelede bulunmasının toplum üzerinde pozitif bir etkide bulunacağını ve kendiliğinden doğan bir düzen oluşturacağını öngörmüştür. Serbest piyasa ekonomisinin doğru bir şekilde anlaşılması Adam Smith’ten sonraki döneme rastlar. Birbirinden habersiz çalışan üç ayrı iktisatçının(Menger, Jevons ve Walras) çalışmaları önceki yüzyılda çözülemeyen piyasadaki malların değerlerinin nasıl belirlendiği sorunsalını marjinalizm ilkesi ile çözmüştür. Başta Carl Menger olmak üzere bu düşünürler ekonomide neo-klasik dönemin kurucuları olarak bilinirler. Ardılları olan Avusturya Okulu kökenli Ludwig von Mises, Friedrich von Hayek gibi düşünürler serbest piyasanın felsefi temellerini oluşturacak eserleri ile piyasa ekonomisinin günümüzdeki yapısının anlaşılmasında son noktayı koymuşlardır. Piyasa ekonomisinin değişik dallarında entelektüel çalışmalar günümüzde de devam etmektedir.

İlk günden beri serbest piyasa ekonomisi savunucuları, piyasa ekonomisinin geçerli bir ekonomik sistem olmaktan çok, birey özgürlüklerinin ve refahının temel garantisi olduğunu vurgulamışlardır. Kişilerin doğuştan gelen temel hak ve hürriyetlerini hayat, hürriyet, mülkiyet olarak belirten liberal filozofların bunlardan birisine herhangi bir dışsal etmenin değişik sebepler öne sürerek müdahale etmesini diğer kişi haklarına da müdahalelere gebe olacağını öngörerek mülkiyeti ve bundan dolayı miras ve veraseti kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin özü olarak kabul eder. Ayrıca etkin bir üretimin ancak kişilerin ve özel kuruluşların mülkiyet edinerek ve bu mülkiyetleri üzerinde tasarrufta bulunarak gerçekleşebileceğine inanılmaktadır. Kısacası kamu mülkiyeti, piyasa ekonomisi savunucuları tarafından benimsenmemekte, aksine reddedilmektedir.

Bir çok kurdun sahip olduğu bir eşek sonunda bir kurt tarafından yenilir.”
Skolastik Çağ Atasözü

İşlevsel bir piyasa ekonomisinin ve her bir bireyin haklarının garantisi olduğu için piyasa ekonomisi savunucuları sınırlı devlet ilkesini kabul etmekte ve savunmaktadır. Bir kısım sosyalist grupların iddialarının aksine piyasa ekonomisi devlete karşı değildir. Sadece devletin piyasa ekonomisine müdahale etmesine, yöneticilerin bir grubu diğer başka bir gruba göre avantajlı konuma getirecek sübvansiyonlara, regülasyonlara yahut diğer grubun vergi yükü altına sokulmasına karşı olup, piyasa ekonomisi savunucuları mülkiyete saygı duyan ve bunun korunması için güvenlik, adalet ve savunma gibi temel fonksiyonları olan basitçe gece bekçisi olarak niteleyebileceğimiz minimal devleti kabul etmektedir. Bundan dolayı, piyasa ekonomisi savunucuları piyasadaki her bir oyuncunun eşit haklara sahip olduğu, girişimcilerin önlerinin açık olduğu ve müdahaleden uzak sadece yasal kurumları ile düzenleyici bir yapıdaki devleti ahlaki bulmaktadır. Bu bağlamda değerlendirirsek az ya da çok piyasaya müdahale eden, mülkiyeti tanımayan, korumacı politikalar üreten yahut ekonomiyi belli planlar dahilinde yönetme eğiliminde olan devlet ahlaki olarak kabul edilmemektedir.

Özel teşebbüslerin gelecekte ne kadar mal üreteceklerini önceden ilan etme düşüncesi başından sonuna kadar tamamen yanlıştır. Planlama rekabetçi piyasanın ve serbest teşebbüsün mahvedilmesi demektir.”
Friedrich A. Von HAYEK

Piyasa ekonomisi dış ticarete açıktır ve mukayeseli üstünlük ilkesi gereği her ülkenin bir kısım malları yahut hizmetleri üretmede diğerlerine göre daha avantajlı olduğunu öngörmekte ve uluslararası ticaretin fiyatları düşüreceğini, kaliteyi arttıracağını düşünmektedir. Bundan dolayı piyasa ekonomisi savunucuları dış ticareti baltalayan kotalara ve sınırlamalara karşı tavır almaktadırlar. Laissez-faire, laissez passer(Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) ilkesi, piyasa ekonomisi savunucusu olan liberallerin dış ticaret konusunda sergiledikleri en net duruştur.

Bir çok sol görüşlü düşünürün iddialarının aksine piyasa ekonomisi dengesizlik değil denge üzerine kurulu bir yapıya sahiptir. Piyasa, başta talep eksikliği olmak üzere tüm dengesizlikleri kendi bünyesinde eritebilecek dinamiklere sahiptir. Günümüzde birçok ülkenin piyasa ekonomisini tesis etmekteki gayretini göz önüne alırsak piyasa ekonomisi ve savunucularının ne kadar haklı olduğunu anlayabiliriz.

Piyasa ekonomisinin ahlaki olmadığını iddia eden bir kısım düşünürlerin aksine, piyasa ekonomisi mal ve hizmetlerin çalışma, zeka ve yetenek bağlamında en adil dağıtıldığı ekonomik sistemdir. Piyasa ekonomisi, rekabet ortamının oluşmasında ve devam etmesinde girişimciye güvenmekte ve onu desteklemektedir. Piyasa ekonomisi her bir bireye piyasaya girmesi, yeni bir iş kurması için eşit hakların tanınmasını savunmaktadır. Günümüzün en zengin insanının bir zamanlar sıradan biri olduğunu göz önüne alırsak serbest piyasa ekonomisinin, uygulandığı ülkelerde kişilerin refahını arttırma ve bu refahı koruma olanağı verdiğini söylemek mümkündür.

Piyasa ekonomisi alternatif olarak önerilen diğer sistemlerden daha efektif ve verimli çalışır. Bir işletmenin mülkiyeti altında özerk bireyler tarafından işletilmesinin, devlet tarafından işletilmesine oranla daha verimli çalışacağını belirtmişlerdir. Risk altına giren girişimci, kendi mülkünü elbetteki atanmış bir bürokrata göre çok daha ciddi bir şekilde işletir, verimli yatırımlarda bulunma gayreti içine girer. Bundan dolayıdır ki piyasa ekonomisi ekonomik büyümeyi, refahı arttırmayı alternatifi olduklarını iddia eden diğer sistemlere oranla çok daha hızlı başarabilmiştir. Geride bıraktığımız merkezi yönetimi benimsemiş devletçi ekonomiler bu durumun en büyük ispatıdır.

Özetle, piyasa ekonomisi insan doğasının ürünü, etkin, adil ve ahlaki çalışan bir ekonomik sistemdir.

*liged

entelektüel

Edebiyatı sever, şiir dinlemeyi sever, liberal ve politik bir kişidir.

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*