Rakamların dayanılmaz cazibesi

Eski blogumuz Ekonomi Türk’ün yeni patronu İnan Doğan, Mahfi Eğilmez’i fena yakalamış, haklı olarak da hırpalamış. Ancak yazının devamında büyüme rakamlarını alt alta toplayarak ortaya ekonomik anlamda süper performans ortaya çıkarmış. Mahfi Eğilmez’i eleştirdiği kısma lafımız yok. Ancak iddia edilen “süper performans” amacını aşmış. Hatta komik kaçmış. Aynı hesaba göre son beş yılın en süper ekonomileri Azerbaycan (ortalama büyüme yüzde 20), Ekvator Gine (%16), Angola (%15), Myanmar (%14), Türkmenistan (%13.5), Afganistan (%13.5), Ermenistan (%12), Kuveyt (%11.5)… Rakamları kıçımdan sallamıyorum, Dünya Bankası’ndan aldım. Liste uzayıp gidiyor da sayın Doğan bu ekonomilerin hangisini süper buluyor, hangisine yatırım yapmak ister merak ediyorum.

Büyüme oranlarını alt alta toplayıp, ortalama almak maalesef ekonomik performansı her zaman ölçmüyor. Öyle olsaydı bugün dünya orak çekiçli kızıl bayrakların hegamonyası altında olurdu.

Konu 1920-30 arası Türkiye ekonomisi olunca büyüme verilerini alt alta toplamadan önce uzmanların ne dediğine bakmamız gerekiyor. Bu konunun en önemli uzmanı da Şevket Pamuk’tur. Pamuk’un tarihçi Roger Owen ile birlikte yazdığı A history of Middle East economies in the twentieth century (20. yyda Ortadoğu ekonomileri tarihi) adlı kitap da Harvard tarafından 1998’de basılmış. Kitapta 1920’lerdeki toparlanmaya ilişkin bir bölüm de var.

Dileyenler oradan okusun, biz kısa bir özet geçelim:

– 1912 ve 1923 yılları arasındaki on bir yıllık savaş döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluduğu topraklardaki toplam nüfus 17-18 milyondan 13 milyona düşmüş. (yüzde 25 oranında azalma)

– Nüfus azalmasının yaklaşık iki milyonu askeri+sivil ölümler nedeni ile, yaklaşık üçte biri de göçler nedeniyle gerçekleşmiş. Örneğin savaş dönemi öncesinde Anadolu’da yaşadığı düşünülen 1.5 milyon Ermeni’den geriye İstanbul’da yaşayan yüz binin altında Ermeni nüfus kalmıştır.

– İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde nüfus azalma oranı daha yüksekti. Erkek ölümlerinin fazlalığı nedeniyle nüfusta kadın (özellikle dul kadın) oranı olağanüstü fazla idi.

– Savaşlar sonrasında kalan nüfus Osmanlı dönemine göre daha homojen (Müslüman Türk+Kürt-%98) bir yapıya sahipti. Zanaatkar, tüccar, tefeci (mali aracı) olan nüfus büyük oranda ülkeyi terk etmişti.

– Savaş yılları boyunca iktidarda olan İttihat ve Terakki’nin içe kapanmacı (otarşik) politikaları benimsemesi müdahaleci/korumacı ekonomik politikaların benimsenmesine yol açmıştır.

– Savaş döneminde hem toplam üretimde, hem üretim araçlarında (yük hayvanı, araç gereç, fabrika) büyük oranda gerileme olmuştur. (Sadece tarımda üretim yüzde 50’den fazla azalmıştır.)

– Cumhuriyet’in ilanından itibaren hedef yeni sınırlar içerisinde ulusal bir ekonomi yaratmaktı. Lozan anlaşması gereği gümrük politikaları 1929’a kadar değiştirilemiyordu. Geriye kalan alanlarda İttihat ve Terakki’nin müdahaleci/korumacı anlayışı benimsendi.

– Lozan anlaşmasının gümrüklere ilişkin maddesi nedeniyle 1929’a kadar olan dönem dışa açık ekonomi koşulları altında yaşandı. Gümrük dışındaki alanlarda devlet müdahalesi sanayileşme, yeni burjuvazi sınıfının oluşturulması amacına yönelikti. Devlet tekelleri CHP (İttihat ve Terakkinin devamı) yandaşlarına devredildi.

– Devletin müdahaleleri, teşvikleri sonucunda sanayi sektörü yıllık yüzde 10 gibi etkileyici bir hızda büyüdü. Ancak bu büyüme büyük ölçüde savaş sonrası yaşanan inşaat faaliyetlerinde yaşanan patlamadan kaynaklanıyordu.

– Yeni yönetim büyük oranda kırsal kesimde yaşayan Anadolu’ya (rüşvet olarak-benim yorumum) aşar vergisini kaldırdı, yerine emlak vergisini, ek olarak da tüketim mallarına dolaylı vergileri getirdi. Aşar vergisinin kalkmasının tarım sektörüne etkisine ek olarak aracı olan iltizam kurumunu da ortadan kaldırmıştır.

– Tarım sektöründe görülen toparlanma dünya piyasalarından gelen olumlu fiyat/talep etkisi nedeniyledir.

– 1923-1929 yılları arasında tarım üretimi neredeyse ikiye katlanmıştır. Ancak kişi başına tarım üretimi hala savaş öncesi Osmanlı döneminden düşüktür.

Gelelim rakamlara:

– 1923 ile 1929 arasında toplam nüfus 13 milyondan 14 milyona çıkarken ortalama yaşam süresi 35 yıldır (değişmemiştir). Aynı dönemde ABD’de ortalama yaşam süresi 57 yıldır.

– Kent nüfusun toplam nüfusa oranı 1923’te yüzde 16 iken 1929’da bu oran yüzde 17’dir. (Köylü milletin efendisidir, köyünde kaldığı sürece.)

– Tarımın toplam işgücündeki payı 1923’te yüzde 80, 1929’da yüzde 77’dir. Ortada iddia edildiği gibi bir sanayileşme mucizesi yoktur.

– Cari Amerikan doları ile GSMH 1923’te 570 milyon iken 1929’da 1 milyar dolardır. 1923 yılında Amerikan GSYH’sı 85.4 milyar dolar, 1929′ yılında 103.6 milyar dolardır.

– Kişi başına GSMH 1923’te 43 dolardan, 1929’da 70 dolara yükselmiştir. Aynı yıllarda Amerika’da kişi başına GSYH 763 dolardan 850 dolara yükselmiştir.

Yani 1929 yılında, ortalama bir Türk insanın ortalama bir Amerikan’ın yüzde 8’i kadar geliri vardır, ortalama olarak 22 yıl daha az yaşamaktadır.

– Tarım üretiminin toplam ekonomideki payı 1923’ten 1929’a yüzde 40’tan yüzde 52’ye yükselirken, inşaat dahil toplam sanayi sektörünün payı yüzde 16’dan yüzde 14’e gerilemiştir. Sadece inşaat sektörünün ekonomideki payı yüzde 2’den yüzde 9’a yükselmiştir. Tekrar edelim, ortada iddia edildiği gibi bir sanayileşme yoktur.

Sonuç olarak, benim özetleyebildiğim durum şudur. Ortada süper bir performans değil, on bir yıllık savaşın yol açtığı yıkımın tamiratı söz konusudur. Büyüme oranlarındaki yükseklik geçici tarım üretimi artışından, ek olarak da inşaat artışından kaynaklanmıştır. Daha iyisi yapılabilir miydi, yapılamaz mıydı bunun objektif bir tartışmasını yapmak mümkün değil.

Savaştan çıkan başıbozuk Afganistan ekonomisinde bile son beş yılda yıllık ortalama yüzde 13.5 oranında büyüme gerçekleşmiş. Bu Taliban yönetiminin ekonomi dehası olduğunu göstermez. On bir yıllık savaştan sonra da, evine dönen onca askerin evine dönüp ocakta ekmek yapması bile ilk dönemde ekonomiyi büyütür. Ancak sonrası gelir mi gelmez mi işte asıl mesele orada.

Soralım, sonrası gelmiş mi?

Kaba bir cevap olarak; yıl 1946, ortalama bir Türk insanı ortalama bir Amerikan’ın yüzde 8’i kadar gelir elde etmektedir. ABD bu arada büyük buhran, sonrasında da ikinci dünya savaşı geçirmiştir. Ha, seksen küsur senede nolmuş diye soracak olan varsa, 2008 itibarıyla Amerikalı’nın yüzde 12-13’ü kadar kazanıyor ortalama Türk insanı.

Not: Bu yazıyı Baris yazdı.

1 comment

  1. Hasan OZ diyor ki:

    sanirim referans verdiginiz kitabin detayli okumadiniz/kitabin bircok yerinde yuksek buyumede,,siz bir kac cumleyi kendinize gore cekmissiniz,en kotu zamanda bile yuzde 5 lik buyumeyu bulutay gosteriyor.ikincisi life expectancy at birth rakamlari verilmis,turkiyede o zamanlarda bebek olumleri cok yuksekdi,sizin onu dikkate almadan ortalama yasam suresi demissiniz,adamlar life expectancy at birth demis.ikincisi kendiniz kisi basina gelirin iki kattan daha fazla arttigini gosteryorsunuz.
    ordan burdan alintilar yerine kendiniz rakamlari bulun,daha saglikli oluir,kim nasil br metodolojik arastirma yapmasina bakmadan rakamlari almak yanlis olur.ibir diger husus,ekonomiturk yonetimi sizinle yolunu ayirdi diye bu kadar alingan olmaya gerek yok.

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*