Said bin Amir ra
entelektüel // 28 Şubat 2013 // 1 yorum // kategori: Maneviyat, SiyasetGeçenlerde bir radyo programında Hz. Ömer’in Humus’a atamış olduğu vali Said bin Amir r.a. ile arasında geçen bir konuşmayı duydum ben de bunu sizlerle paylaşmak istedim. Resulullah.org da bu radyo sohbetinin sözlü halini buldum. İsteyen arkadaşlar için sohbetin sesli halini aşağıda bulabilirsiniz. Dinlemenizi öneririm.
Etiketler: humus valisi > hz ömerin valisi > Hz. Ömer > Said bin Amir raHz. Ömer, Şam’a gittiği sırada şehrin kuzey tarafında bulunan Humus’a uğradı. Oraya tayin ettiği güzide valisi Hz. Sâid’i görecekti. Valiyle bir müddet görüştükten sonra, onun idareciliği hakkında halkın da fikrini alacaktı. Halifenin şehre geldiğini duyan halk toplanmıştı. Hz. Ömer ileri gelenlere, “Ey Humuslular, valinizi nasıl buldunuz? Memnun musunuz? Hakkında bir şikâyetiniz var mı?” diye sordu.
Halk, umumi olarak memnun olduklarını söyledikten sonra, hikmetini anlamadıkları bazı hâllerden dolayı da şikâyetlerini dile getirdiler. Hz. Ömer’in ısrarı üzerine, “Sabahleyin vazifesine erken değil de, kuşluk vakti geliyor!” dediler.
Hz. Ömer, halkın şikâyet ettiği daha büyük bir kusur arıyordu: “Bundan daha büyük bir suçu var mı?”
“Gece olunca bizden hiç kimseyi kabul etmiyor. Ayda bir gün eve kapanıyor, halkın içine çıkmıyor. Bazı zamanlar baygın düşüyor, ölüm tehlikesi geçiriyor!”
Hz. Ömer, Humusluları dinledikten sonra, vali Hz. Sâid bin Âmir’i çağırttı. İsnat edilen bu kusurların sebebini sormak istiyordu.
Biraz sonra vali geldi. Ömer (r.a.)
, halkın huzurunda, şikâyetleri teker teker sordu. Bu arada, “Allah’ım, Sâid bin Âmir hakkındaki hüsn-ü zannımda beni hataya düşürme!” diye de dua ediyordu.
Şikâyetler sıralanırken Hz. Sâid gayet sakindi. Hz. Ömer’in sözü bittikten sonra, şikâyet mevzuu olan meselelerin hikmetini şöyle açıkladı:
“Yâ Ömer, aslında ben bunları söylemeyi istemiyorum, ama şikâyete sebep olduğu için ifade edeceğim: Mesaiye biraz geç gidişimin sebebi, evde hizmetçim yoktur. Ev işlerinin çoğunu kendim görüyorum. Sabahleyin erkenden hamur yoğuruyor, ekmeği yapıyorum, çocukların kahvaltısını yaptırdıktan sonra abdest alıp çıkıyorum. (Bazı kaynaklarda hanımının hasta olduğu kaydedilmektedir.)
“Geceleri kimseyi kabul etmiyorum; çünkü gündüzleri halkın işi ve derdi için, geceyi de Hak için ayırıyorum.
“Ayda bir gün halkın içine çıkmayışıma gelince: Hizmetçim olmadığı için elbisemi kendim yıkıyorum. Başka değişik bir elbisem de yoktur. Yıkadıktan sonra onun kurumasını bekliyorum. Kuruduktan sonra giyiyor, halkın içine ondan sonra çıkıyorum.
“Bazı günler baygınlık geçirmem ise… Mekkeliler Hubeyb’i astıkları gün ben de oradaydım. Müşrikler onu bir ağaca bağladılar, sonra da şu teklifte bulundular: ‘Senin yerine Muhammed’i asmamızı ister misin?!’ O hâlindeyken Hubeyb
, ‘Ben çoluk çocuğumun içinde rahatça oturayım da Muhammed’in (a.s.m.) ayağına bir diken batsın ha; vallahi buna dahi razı olmam!’ dedikten sonra ‘Yâ Muhammed!’ diye bağırdı. Sonra da şehit ettiler. Hubeyb’in bu fedakârlığını hatırladığım zaman, ona yardım edemeyişim de aklıma geliyor. Çünkü onu asmalarına mâni olabilirdim. Ne yazık ki, ben o zaman müşriktim! Bu günahımdan dolayı Allah’ın ebediyen beni affetmeyeceğini sanıyorum. İşte o zaman üzerime baygınlık geliyor, kendimden geçiyorum…”
İçerikle ilgili söylenecek çok sözüm yok. Yalnız, bende şöyle bir huy vardır: Yaşanmış böyle hikayeler okuduğumda kendimi olayların geçtiği yerde hissederim ve dağarcığıma bir şeyler doldurup bugüne dönerim. Sonra günümüzle mukayese ederim. Ve neticede birebir örtüşen hiçbir şey bulamaz, geleceğe yönelik hayaller kurma aşamasına geçerim.