Anı Zamana Yaymak; Fotoğraf

anı zamana yaymak, fotograf İnsanoğluna sunulan onlarca teknolojik harika içinde sadece bir tanesidir fotoğraf makinesi. Zamanlara kazınmasını istediğiniz her anı, her görüntüyü, her kareyi, bir gülümsemeyi, bir damlayı yazabilirsiniz zamanın tam da üzerine. Bazen en donuk, bazense en canlı renkleri işlersiniz zamana. Bazense zamanı işlersiniz nakış gibi siyahın beyazın üzerine. İsmini bilmediğiniz renkleri bulur zaman. Belki de sizin ulaşamadığınız veya ulaşamayacağınız zamana ve mekâna kadar ulaşabilir sadece bir fotoğraf. Aslında bu icat hakikaten çok güzel ve anlamlı.

Bazısı bir doğum gününü, bazısı bir düğün törenini, bir mezuniyeti belki, bir merasimi, bir konseri, bir geziyi her an canlı tutabilmek için kullanır bu makineyi. Üzerinden yıllar geçse de taze kalsın ister tam o gün ve tam o an. Belki sadece hatırlamak bir şeyleri… Ancak insan hatırlamak ister mi hayatında yaşadığı her şeyi? Bazen fotoğrafları karıştırırken neden tartışıp ta yıllarca konuşmadığımız bir dostun garip bakışlarıyla karşılaşırız, ismini hatırlamadığımız zamanlardır hiç haberini almadığımız bir ifade çıkar karşımıza ve sanki sorgular gibi bir duruş vardır, nasıl da unuttun beni bunca zamandır. Kırk yıl düşünsek anılması aklımıza gelmeyecek dakikalar gelir serilir önümüze. Bazılarına çok güleriz, şuradaki saçlarına bak, buradaki gömleğime bak deriz… Eğlencelidir çoğu zaman, zamanda dolaşmak… Sadece bir anlık dahi olsa yayılmak zamana, uzanmak uzak yakın geçmişe… Bazense bu yolculuğa çıktığımızda bunların tam da aksine korku, endişe, belki bir üzüntü hali sarar sarmalar bizi… Fotoğraf eğlenceli görünür ama o günün içinde yazılı bir kırgınlık vardır belki. Belki bizi uzun zamandır pişman eden bir kelime. Dilden damlamış ve çoktan muhatabını bulmuş ve hatta sonucu bile çoktan belli bir damla kelime. Ve bazen sadece o an içinde duyduğumuz hissi hissettirir ya, işte bu yüzden güzeldir fotoğraf.

Fotoğraf hem çok nesneldir hem de gayet öznel. Renkler ne kadar canlı da olsa bu karede, kişisi için belki karadır, sadece siyahtır, karanlıktır anlamı. İşte bunun için de önemlidir fotoğraf. Anlamı sınırlandırılmaz. Görüntüsü birdir, anlamının sayısı ise belli değildir. Özneleri, olayları gözle görüleni kadardır ama görülenden ileridir, ötedir içerlendiği. Bir salyangoz vardır karede, birisi yavaşlığı, ağırlığı algılar, biri dinginliği, biri üzerindeki onca yükü, ardında bıraktığı izin anlamını düşünür, bazıları ise bunlardan hiçbirini düşünmez, birçoğunun düşünmediğini düşünür belki. ? Kim bilebilir? Ancak kişinin kendisi. Anlamı kendinde gizli.

Bu özelliği benim için daha da sevilesi yapıyor fotoğrafı. Tıpkı şiir, tıpkı edebi bir eser, tıpkı metin gibi. Özgürsünüzdür o küçük kare içinde, hürsünüzdür objektifinizde. Şiirde nasıl kelimeleri istediğiniz yere yerleştiriyorsanız fotoğrafta da nesneleri, renkleri, insanların yüzlerindeki ifadeleri, belki yılların, yolların uzun çilelerin oluşturduğu kırışıklıkları, kurumuş yaprakları, terk edilmiş evleri, unutulmuş sokakları, bir kenara atılmış sandalyeleri, eşyaları ve aynen bir eşya gibi bırakılmış çocukların o yalnız dünyalarının yüzlerindeki karşılıklarını, susuz toprak gibi çatlamış elleri, derin çukurlar oluşmuş alınları yerleştirirsiniz oluşturmayı düşündüğünüz karenin içine. Bir arabanın tekeri olur bazen, uçan bir martı, gökten dökülen sayısız damlalar bazen, bazense rüzgarın savurduğu balkonlardaki çamaşırlar, uçuşan sonbahar yaprakları, tüm bunların hareketlerini durdurursunuz. Hareketi ve zamanı bir deklanşörle, bir küçük düğmeyle durdurursunuz. Hepsi sizindir. Neyi durdurmak, neyi kazımak, yazmak isterseniz zamana, sizindir. Eyleminizle, elinizle durduramayacağınız hayranı olduğunuz gökteki bir martıyı, Boğaz’da salına salına süzülen bir vapuru, caddenin ortasından ıslık çala çala gelen bir tramvayı, düdüğünü öttüren, belki son mektubu getiren kara bir treni, şehrin üzerine düşmüş damlardan süzülmeye başlayan güneşi durdurursunuz fotoğrafınızda. Gölgeler de sizindir, tüm gölge boyları, tüm vakitler, tüm tükenişler.

Bazen de sona yaklaşırken, sonuca ermek üzere tükenmesin diye durdururuz fiilleri. Bitişin olmasın, sonun gelmesin böylece kal isteriz sadece. O kısacık tükeniş anını tüm zamana yayarsınız fotoğrafla.

Benim fotoğraf eylemim ise fiilden, maddeden önce idi. Henüz bir makinem yokken fotoğraflamayı hayal ettiğim görüntülerle başladı. Ah şu kare nasıl da fotoğraf olmaya yakışır idi. Ve aslında ne kadar imkânların olmadığı bir hal üzere olsa da iyi bir başlangıçtı. Önce arzusu, sevgisi oluştu. Zaten her işin öncesinde, anında ve sonrasında bu olmalı değil miydi?

3 comments

  1. amarat diyor ki:

    Fatma hanım gerçekten çok güzel yazıyor. Umarım yazılarının devamı gelir. İlginiz için teşekkürler Müptela..

  2. Muptela diyor ki:

    gercekten guzel bır sıtenız var blogödüllerinde oyum sizindir.

  3. Ayşe Bozdağ diyor ki:

    Fatma hanım yazınızı bir solukta okudum ve bittiğinde tadın damakta kaldığını hissettiriyor. Okuyup bitirince şöyle düşündüm, bu konuyu böyle güzel tanımlayan bir bayandan başkası olamaz, acaba kim yazmış derken isminizi gördüm.
    yüreğinize ve kaleminize sağlık.

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*