Baba, anne ve oğul

Parkın yanından geçerken küçük çocuk süslü elbiseleri ve her daim yeni olan ayakkabıları ile son model mercedes’sin arka koltuğuna basıyor ve bunu yapmaması gerektiğini dadısından ve annesinden onlarca kez işitmişti, tıpkı ütülenmiş beyaz pantolonu ile o sezonun modası olan açık mavi kareli gömleğini kırıştırmaması için kendisine tembihlenen onlarca ikaz gibi.

Boğaz kıyısında bulunan yalılarından daha kalabalık semtlere doğru yolculuğunda arabanın kenarında altı yaşındaki çocuğun kendisine imrene imrene baktığını şimdilik göremedi. Eminönü’ne gitmek için geçmek zorunda oldukları Haliç sahilinde onlarca çocuk parkı ve bu parkların içinde tahterevalliden tutun da çocukları hiç indirmeseniz inmeyeceği, her devrin en popüler oyuncağı olan salıncaklar ile doluydu.  Ali işte bu parkta oynamak için sürekli akşamı bekliyordu, zira kendisi parka gidebilecek kadar büyük değil, parka gitmeyecek kadar da küçük değildi. Annesi karşı apartman dahil olmak üzere sokaklarında bulunan 4 apartmanın kapılarını her gün siliyor babası ise arka mahallede bulunan lastik fabrikasında çalışıyordu. Esasında annesi de babası da kendisine gün boyunca çok yakındı fakat akşama kadar kendisi ile ilgilenilmediği için her akşam evdekilere küsmeye kadar verse dahi akşam babasının kapıdan içeri girerken kollarını uzatmasıyla her şeyi unutuyordu. Babası da mesai saatini bir saat fazla olarak algılayıp eve geldiğinde ellerini yıkadıktan sonra sofraya oturmadan Ali ile parka gidiyordu. Zaten annesi de akşam yemeklerini ancak o bir saatlik süre zarında yapabiliyordu. Ali, annesi ve babasının bir tanesiydi ve ailenin tam ortasında, tam merkezinde bulunuyordu. Anne ve babası arasında sanki gizli bir sözleşme varmış gibi bütün hayatları Ali’nin üzerine kurulmuştu. Zira Ali büyüyecek ve koca adam olup anasını, babasını bu içinde bulundukları hayattan kurtaracaktı. Esasında ailesinin kurtulmak istediği hayat şimdiki hayatı değil Ali’nin kurtulmuş olduğu bir hayattı. İşte bu yüzden sadece Ali koca adam olsa yeterdi.

Bora ise Ali’yi bir kırmızı ışık süresinde gördü. Altmış saniye süren kırmızı ışık zarfında Ali’nin o kadar çok içten güldüğünü görünce kendisinin hiç bu kadar gülmediği düşündü ve babasının ali’yi salıncakta sallanırken kendi babasının Bora’yı hiç salıncakta sallamadığını hatta hiç babasıyla parka gitmediği aklına gelince annesinden parka gitmek için izin istediyse de annesi buna izin vermedi, zira yeni açılan alışveriş merkezinde Bora’nın keman dersi vardı. Esasında Bora ve Bora gibi on tane çocuk gelse dahi annelerin esas amacı alışveriş sırasında çocuklarının kendilerini rahat bırakması ve çocukları ile ilgileniyor gibi görünüp eşlerinden istedikleri kadar paralar alabilmekti.

Bora, Ali’yi hiç unutmadı. Altmış saniyelik süre Bora’nın hayatında şimdiye kadar yaşamış olduğu on bir seneyi bir çırpıda silmiş ve ailesinden nefret etmesini sağlamıştı.

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*