METNİN LİBERALLİĞİ YA DA ANARŞİSTLİĞİ ÜZERİNE SONSÖZ

Bir önceki bölüm için :
FELSEFE-İ FERD BAŞLIKLI MAKALENİN TAHLİLİ – Baha TEVFİK


Tevfik’in, “Geçmişin derinliklerinden çıkarılan bu bireyci kuramlar, Aristo’ya Organon’u, 19. Yüzyılın büyük ustalarından Herbert Spencer’a da Hükümete Karşı Birey’i yazdırmıştır” diyerek Spencer’ı övmesi, laissez faireci bir anlayışı benimsediği izlenimini vermektedir. Laissez faire’nin, doğallık ve müdahalesizlik anlamına geldiği düşünüldüğünde bu bize Tevfik’in sahip olduğu diğer bir anti-kolektivist damarı göstermektedir.

Tevfik, sadece ideal olana ilişkin ya da geleceğe ilişkin yorumlar yapmamış, hali hazırdaki durum için de yorumlarda bulunmuştur. Mesela “Bu temel ilkeler ortaya konulmadıkça ve her türlü noksanlıklarımızın, her türlü acizliklerimizin, hatta yoksulluk ve gereksinimlerimizin bile hafifletilmesini ve tedavisini hükümetten bekledikçe özgürlüğümüzün düzeyinde yükselmeyi değil alçalmayı beklememiz gerekir” yargısı onun, hali hazırdaki sorunlara karşı alınması gereken tavrın ancak liberal bir tavır olduğunu düşündüğünü göstermektedir.

Tevfik, insanların hükümetten hem fabrika açmasını istemelerinin hem de özgürlük talep etmelerinin çelişki olduğunu söyler: “Mademki onu bütün işlerimize vekil atadık, her şeye karışmak hakkıdır.” İşte bu bize Tevfik’in en sağlam liberal damarlarından birini vermektedir. Çünkü, örneğin liberallerin, sosyal devlet denemelerine ve politikalarına karşı gösterdikleri en temel tepkilerden biri, devlete midesinden bağlanan bireyin zamanla özgürlüğünün törpüleneceğidir.

Tevfik’in yazısının son bölümü akılda kalan bazı soruları giderirken bazı soruları da beraberinde getirmektedir. Tevfik’e göre hayat, biri diğerinin zıddı olan iki zıt uçtan oluşur. Bu uçlardan birinde birey, diğerinde toplum bulunur. Birine yaklaştıkça (ya da önem verdikçe) diğerinden uzaklaşılır. Birey felsefesinin aşırı taraftarlarınca toplum hayatı doğal olmayan, gereksiz ve zararlı olduğu gibi, toplumsal felsefenin yine aşırı taraftarlarınca da birey kendi başına bir hiçten başka bir şey değildir.

Tevfik bu tasnifi yaptıktan sonra olması gerekene ilişkin kendi yargısını: “İşte bu iki zıt nokta sallanan yaşamın aşamaları kendine özgü dengeyi sağlayamayınca ortaya çıkan durumlar dostumun (Memduh Süleyman Bey) betimlediği gibi bir takım çılgınlıklardan, ahlaksızlıklardan cinnetlerden ibaret oluyor…” Bu yargı tipik bir bireyci anarşist yargıdır. Çünkü bireyciler bireyin hem “kendisi olmasını” hem de altruist ve diğergâm olmasını öngörür. Bu akla takılan sorulardan birini giderir. Yani, bu yargıdan anlaşılabilecek bir şey, tüm bireyci anarşistler gibi Tevfik’in de ideal olanın “homo ekonomikus” olmadığını savunduğudur. Ancak burada, bir homo ekonomikus taraftarının da itiraz edeceği çok şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü Tevfik’in bu “dengeci tahayyülü” tamamen ideale ilişkindir ve Tevfik, zaten evrimsel olarak dünyanın oraya gittiğini savunur. Yani bugün için homo ekonomikus türünden davranışların ve onların sonuçlarının bir şekilde engellenmesi gerektiğine ilişkin her hangi bir yargıda bulunmamaktadır.

Tevfik devam eder ve: “Burada son olarak bir şeyden daha söz etmek istiyorum… Büyük yazarlar sosyalizm ile anarşizmi birbirine pek yakın sayarlar. Hatta sosyalizm biraz şiddetlenirse örneğin “komünizm” düşünceleriyle karışırsa hemen anarşistliğe dönüşür. Bu kadar yüzeysel mütalaaya hiçbir meselede tesadüf etmedim bence sosyalizm birey ve bireyin meziyetleri aleyhine toplum hayatını güçlü kılmaya çalışan bir toplumsal öğretidir” der. Buradan Tevfik ile sosyalizm ya da onun türevleri arasındaki mesafe açıkça anlaşılmaktadır.

Devamında : “Devletler kendi kuruluşlarını akla uygun kuramlara dayandırmak gereğini hissettikleri gün mutlaka sosyalizmin ek yardımına sığınacaklardır. Yani kanımca dünyada akla uygun bir hükümet kurmak gerekirse ve her hangi bir nedenle bunu onaylarsak şuna da kani olmalıyız ki o hükümet kesinlikle sosyalist hükümet olacaktır. İnsanları kardeş etmek ve onlar arasında eşitlik sağlamak düsturunu en geniş yetkiyle bağırabilecek ağızlar ancak sosyalistlere özgü ağızlardır.” der. Hem alıntının devamını hem de takip eden yerlerini yok sayarsak ya da yeterince irdelemezsek elbette akılda soru kalabilir.

Bir kere Tevfik, sosyalist bir aşamadan ziyade “sosyalist ağızlardan” bahsetmektedir. Yani sosyalist jargonun kullandığı değerleri Tevfik benimsiyor ancak bu değerlerin “Marksist zuhur”undan bahsetmiyor. Yani bir “geçiş aşaması”ndan dem vurmuyor. Devamında Tevfik sosyalizm ile anarşizmin birbirinin kardeşi değil, düşmanı olduğunu söylüyor.

Zaten yazının devamında insanlığın önce sosyalistliğe sonra da anarşizme ulaşacağını ve bireyselliğin bütün bağımsızlığını duyumsayacağını söyler. Zaten bireyci anarşizm toplumsal anarşizmden farklı olarak devrimci değil evrimcidir. Bunun dışında tüm anarşist ekollerde kendiliğindenlik esastır ve anarşist birey “sosyalist davranışları” herhangi bir proje sayesinde değil kendiliğinden, kendi isteğiyle yapacaktır.

Sonuç olarak evrimci bir düşünceye sahip olan Tevfik – ki yazısının bir bölümünde de son yirmi beş yılda değişen bilimlerin toplumsal biçim ve ahlak diye öğrendiğimiz şeyleri değiştireceğini söyler – nihaî olarak anarşizme ulaşılacağını söyler ve bireyin özgürlüğü her şeyiyle hissedeceğini söyler. Şimdi sorulması gereken tek bir soru kalmıştır: Tevfik liberal midir yoksa anarşist midir? Benim anladığım kadarıyla Tevfik, bugünün liberali, yarının anarşistidir.

1 comment

  1. Lowman diyor ki:

    Teşekkürler, muazzam bir yazı dizisi olmuş.

E-posta adresiniz gösterilmeyecek. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

*